Hac sözlükte; hürmete değer makamları ziyaret etmek anlamına gelmektedir. İslam dininde ise: “Arafat’ta, özel vaktinde bir miktar durmakt ve Kâbe-i Muazzama’yı usulünce tavaf ederek ziyaret etmektir. Hac yapan kimseye Hâcc (Hacı) denir. Bunun çoğulu “Hüccac”dır.
İslam’ın beş temel şartından biri olan hac, gücü yeten herkese farz kılınmıştır.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلًا
“Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe’yi tavaf etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” [Al-i İmran 97]
Hz. Rasûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:
بُنِىَ الإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَإِقَامِ الصَّلاَةِ ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ ، وَالْحَجِّ
“İslam beş temel esas üzere kurulmuştur. Allah’tan başka ilah bulunmadığına ve Hz. Muhammed’in [sallallahu aleyhi vesellem] O’nun elçisi olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, Ramazan orucu tutmaktır ve hac yapmak.” [Buhari, Müslim]
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem]; hac ibadeti hem mal hem de bedenen yapılan bir ibadet olduğu için acele davranmamız gerektiğini ifade etmiştir. Nitekim İbn Abbas [radiyallahu anh] anlatmıştır:
“Rasûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki:
“Kim hac yapmak isterse acele etsin. Çünkü olur ki insan hastalanır (bineği) kaybolur, (gitmeye mani) bir iş zuhur eder.” [Ahmed, İbn Mace]
Hac ibadetinin kabul olunması için birtakım şartlar vardır. Haccın vaktinde yapılması da bu ibadetin en önemli şartlarından biridir. Bu nedenle bir Müslüman yıl içinde dilediği zaman hac ibadetini yerine getiremez. Hac günleri dışında kutsal topraklara yapılan ziyaretler ancak umre ziyareti olarak kabul edilebilir.
Müslümanlar hac ibadetlerini yapabilmek için Kurban Bayramı arifesinde ihramlı olarak Arafat’ta bulunmaları ve burada vakfeye durmaları gerekir. Yalnız hac ibadeti Arafat Vakfesi ile sınırlı değildir. İslam’ın şartlarından olan hac ibadetinin tamamlanabilmesi için vakfeden sonra haccın diğer farz ve vacipleri de yerine getirilmesi gerekmektedir.
Hac ibadetinin tamamlanması farzları ve vaciplerinin yeri getirilmesiyle mümkündür. Haccın farzları mezheplere göre kısmi farklılıklar gösterebilmektedir. Detaylı bilgiye Haccın Farzları sayfamızdan ulaşılabilmektedir.
Vacip kelime olarak; yapılması güçlü şekilde gerekli olan anlamına gelmektedir. Vacipleri eksik kalmış bir ibadet de eksik olacaktır. Çok istisnai olarak mazeretler sebebiyle terkedilen veya yapılamayan kimi vacipler için ceza gerekmese de, ister mazeretli ister mazeretsiz olsun terkedilen birçok vacip için ceza (kefaret) gerekebilmektedir. Bu nedenle mebrur bir hac için mutlaka haccın vaciplerinin de eksiksiz olarak tamamlanması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra haccın türleri bulunmaktadır. Haccın yapılış şekline göre hac ibadeti; kıran, ifrad ve temettü gibi türlere ayrılmaktadır. Detaylı bilgiye Haccın Vacipleri ve Haccın Türleri sayfasından ulaşılabilmektedir.
Dönmek ya da dolaşmak anlamlarına gelen tavaf, Hacer-i Esved’in hizasından başlayarak Kabe’nin (sol tarafımıza alınması suretiyle) etrafında yedi defa dönmek anlamına gelmektedir. Kabe’nin etrafındaki her bir dönüşe şavt denilmektedir.
Hükümleri itibarı ile 7 çeşit tavaf vardır. Bu tavaflar: “Kudüm tavafı, ziyaret tavafı, veda tavafı, umre tavafı, nezir tavafı, nafile tavafı ve tahiyyetü’l mescid tavafı” şeklindedir.
Tavaf ibadetinin geçerli olabilmesi için bazı şartlar vardır. Bu şartlar şu şekildedir:
İslam dini yalnızca ibadetlerde değil, yapılan her işte niyete büyük önem vermektedir. Tavaf ibadetinin de Yüce Allah katında kabul edilmesi için niyet etmek gerekmektedir. Niyetsiz yapılan tavafın kabul olunmayacağı unutulmamalıdır. (Yalnızca Şafii mezhebine göre “ziyaret” ve “kudüm” tavafları için niyet şart değildir. Çünkü Şafiiler hac ibadetlerine niyet ederken, yapacakları tavaf ibadeti için de niyet etmiş olurlar.)
Tavafın şartları olduğu gibi niyet etmenin de şartları bulunmaktadır. Tavaf yapmak isteyen kimse niyetini mutlaka Hacer-i Esved hizasını geçmeden yapmalıdır. Hacer-i Esved hizasını geçtikten sonra niyet yapılırsa, kişinin şavtı geçerli olmaz. Bundan sonra yapılacak şavt, ilk şavt olmuş olur.
Kudüm Tavafı: Hac ihramına girildikten sonra ve Arafat vakfesinden önce yapılmalıdır.
Umre Tavafı: İhrama girildikten sonra yapılmalıdır.
Ziyaret Tavafı: Arafat vakfesinden sonra Kurban Bayramı’nın 1. günü fecr-i sadığın doğuşundan sonra yapılır.
Veda Tavafı: Hac ibadetinin tamamlanmasından sonra yapılır.
Tavafın kabul olunması için Harem sınırları içinde olmak ve Kabe’nin çevresinde yapmak gerekir.
Tavafın ilk dört şavtı farzdır. Tavafı yedi şavt olarak tamamlamak ise vaciptir. Dört şavtı tamamlayan kimsenin tavafı geçerli olur ancak cezaya uğramamak adına tavafın yedi şavta tamamlanması gerekir.
Hanefilerde: kerahet vakti değilse umre tavafı veya nafile tavaftan sonra iki rekat tavaf namazı, kılmak vaciptir. Şafiilerde ise, kerahat vakti yoktur. Dolayısı ile tavaf namazını her vakitte kılmaları sünnettir. Ancak kaza namazı olanlar, tavaf namazı yerine kazalarını kılarlar.
Önce; “Allah’ım senin rızan için tavaf namazı kılmaya niyet ettim” der ve iftitah tekbiri getirilir.
Hanefiler Sübhaneke, Şafiiler ise Veccehtu okurlar. (Veccehtu duasını bilmeyenler Sübhaneke’yi okuyabilirler.) Ardından sırası ile; Euzu Besmele, Fatiha Suresi ve Kafirun Suresi.
Öncelikle Euzu Besmele, ardından sırası ile; Fatiha Suresi, İhlâs Suresi, Teşehhüd ve Selam.
İbn Abbas [radiyallahu anh] anlatıyor: “Rasulullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki:
“Beytullah etrafındaki tavaf, namaz gibidir. Ancak bunda konuşabilirsiniz. Öyle ise, kim tavaf sırasında konuşursa sadece hayır konuşsun.” [Tirmizi; Nesai]
Nesai’nin bir başka rivayetinde şöyle buyurulmuştur:
“Tavaf sırasında az kelam edin. Zira sizler namazdasınız.” [Nesei]
Amr İbn Şuayb [radiyallahu anh] anlatır: Rasulullah‘tan [sallallahu aleyhi vesellem] şunu işittim:
“Kişi tavaf için bir ayağını koyup diğerini kaldırdıkça her adımı sebebiyle Allah onun bir hatasını siler ve bir sevap yazar.” [Tirmizi]
Behçetün Nüfüs kitabında şöyle aktarılmaktadır:
“Kâbe, insanlar ve melekler arasında müşterektir. Kâbe’yi her sene belirlenmiş sayıda insanlar ve melekler tavaf ederler. İnsanlardan tavaf edenlerin sayısı az olursa Allah [celle celaluhu] o sayıyı melekleri ile tamamlar.”
İbn Abbas [radiyallahu anh] anlatıyor: “Rasûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] buyurdular ki:
“Beyt’i (Kâbe-i Muazzama’yı) kim elli defa tavaf ederse, günahlarından temizlenir ve tıpkı annesinden doğduğu gündeki gibi olur.” [Tirmizi]
“Elli tavaftan maksad, bunun bir anda peşpeşe yapılması demek değildir. Burada istenen, kişinin sevap defterinde elli tavafın bulunmasıdır. Bunu bir ömür içinde de tamamlamış olsa fark etmez.”
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:
“Hacı Kâbe’de son tavafını yaptığı zaman annesini onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınır” [İbn Mace]
Kâbe-i Muazzama’ya bakarak besmeleyle zemzem içilir. Zemzemi üç defada kana kana içmek ve ondan eline, yüzüne, başına dökmek sünnettir.
Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem]
“Zemzem hangi maksatla içilirse, o maksat için olur” buyurmuştur. Zemzemin dua ile içilmesi tavsiye edilmiştir:
اٰللَّهُمَّ إِنِّى أَسْأَلُكَ عِلْمًا نَافِعًا وَرِزْقًا واسِعًا وَشِفَائًا مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَسَقَمٍ
“Allahümme innî eselüke ilmen nâfian ve rızkan vâsian ve şifâen min külli dâin ve sakam.”
“Ey Allah’ım! Senden faydalı ilim, bol rızık, her türlü dert ve hastalıktan şifa diliyorum.”
Zemzem içtikten sonra sa’y için Safâ Tepesi’ne doğru yürünür.
Tavafın ardından say yapılmalıdır.
Safa Tepe’sine gelinerek kıbleye doğru dönülür. “Allah’ım senin rızan için umre sa’yi yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabule eyle” diyerek niyet edilir. Eller tıpkı duada olduğu gibi açılarak; tekbir, tehlil ve salavatlarla dua edilir. Merve Tepesi’ne doğru dua ve zikirler eşliğinde yürünür. Erkekler yeşil ışıklar ile belirlenen yerden koşar gibi hızlı adımlarla yürür. Buna “Hervele” adı verilir. Merve Tepesi’ne gelince Safa Tepesi’ndeki gibi dua ve zikirler, aynı şekilde yapılır. Safa’dan Merve’ye yürüyüşle “bir şavt, yani bir tur” tamamlanmış olur.
Dua ve zikirlerden sonra tekrar Merve’den Safa’ya yürünür. Burada da erkekler, yeşil ışıklar ile belirlenen yerde koşar gibi hızlı adımlarla yürümelidir. Safa Tepesi’ne gelindiğinde Merve Tepesi’nde yapılan dua ve zikirlerin aynısı tekrar edilir. Merve’den Safa’ya bu geliş ile ikinci şavt da tamamlanmış olur.
Bu şekilde tam 7 tur yapılır. Yedinci turda Merve Tepesi’ne gelindiğinde sa’y biter. Say bitince tıraş olunup, ihramdan çıkılır.
Sa’y ibadetinin yapıldığı Safa ve Merve Tepelerine de değinmek gerekir.
Safa Tepesi, Kâbe’ye 130 m. mesafede küçük bir tepedir. Sa’yin başlangıç yeridir. Merve Tepesi, Kâbe’ye 300 m. mesafede küçük bir tepedir. Sa’yin bitiş yeridir.
Cahiliye devrinde Safa üzerinde “İsaf” adında bir put, Merve üzerinde de “Naile” adında bir put vardı. Müşrikler bunların arasında tavaf eder ve bunlara dokunurlardı.
İslam dinin gelmesi ile birlikte putların kırılmasından sonra müminler, aslında Hz. İbrahim’in [alehisselam] Hanif dinine ait bir ibadet olan ancak daha sonraları cahiliye döneminde de yapıldığı için Safa ile Merve arasında gidiş gelişi uygun görmediler.
Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
اِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللّٰهِ فَمَنْ حَجَّ الْبَيْتَ اَوِ اعْتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْهِ اَنْ يَطَّوَّفَ بِهِمَا وَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَاِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَلٖيمٌ
“Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir.” [Bakara 158]
Hz. İbrahim [aleyhisselam], hanımı Hz. Hacer ve oğlu İsmail’i [sallahu aleyhi vesellem] Kâbe’nin bulunduğu yere Allah’ın [celle celaluhu] emriyle getirdikten sonra yine Allah’ın [celle celaluhu] emriyle orada bıraktı. O gün Kâbe’nin binası yıkılmış üzeri kumlarla örtülüydü. Kuş konmaz, kervan göçmez bir yer olduğu için Hz. Hacer annemiz bu duruma taaccüp etmişti.
Bu durum Kur’an’da şöyle anlatılır:
رَبَّنَا اِنّٖى اَسْكَنْتُ مِنْ ذُرِّيَّتٖى بِوَادٍ غَيْرِ ذٖى زَرْعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقٖيمُوا الصَّلٰوةَ فَاجْعَلْ اَفْپِدَةً مِنَ النَّاسِ تَهْوٖى اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ
“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” [İbrahim 37]
Hz. İbrahim [aleyhisselam], azık olarak bir miktar su ve hurma bırakıp Şam’a dönmüştü. Bu vadide Hz. Hacer oğlu Hz. İsmail [aleyhisselam] ile yapayalnız kaldı. Hz. İbrahim [alehisselam] Şam’a gittikten kısa bir zaman sonra Hz. Hacer ve Hz. İsmail’in [sallahu aleyhi vesellem] azıkları bitmiş, susuzluktan adeta kavrulmuşlardı. Azıkları olmadığı için de Hz. Hacer’in sütü gelmiyordu. Hacer annemiz, ciğerparesini Harem’e koyarak su aramak için Safa’dan Merve’ye 4 gidiş, Merve’den Safa’ya 3 geliş olmak üzere Safa ve Merve Tepeleri arasında 7 sefer gidip gelmiştir.
Yedinci seferde Merve Tepesi’ne varınca Allah [Azze ve Celle] yardımını göndermiş, Kabe’nin yanında bu günkü zemzem kuyusunun olduğu yerden zemzem suyu fışkırmıştır.
Hz. Hacer annemiz, mahzun bir halde ve çaresizlik içinde koştururken son turda Merve Tepesi’nde Rabbimizin yardımına mazhar olmuştur. Bugün bizlere de Safa ve Merve arasında gidip gelerek sa’y yapmak vacip kılınmıştır.
Sa’y’da, Hz. Hacer annemizin oğlu İsmail Aleyhisselam’a su bulabilmek için girdiği arayış örnek alınmalıdır. Lakin bu arayış bizler için ilahi bir arayış olmalıdır. Sa’y sırasında Hz. İsmail’in susuzluğu idrak edilmeli, ebedi saadete ulaşabilmek için ilahi arayışa teslim olunmalıdır.
Arafat’ta vakfe yapmak haccın farzları arasındadır. Burada öğle ve ikindi namazları birleştirilerek öğle vaktinde cem-i takdim’le kılınır. Namazdan sonra ayakta, kıbleye karşı dönülerek eller semada vakfe duası yapılır. Bu şekilde haccın en büyük rüknü olan ve Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] “Hac Arafat’tır” buyurduğu Arafat Vakfesi yerine getirilmiş olur. Detaylı bilgiye Arafat ve Arafat Vakfesi sayfasından ulaşılabilmektedir.
Müzdelife bölgesi, Arafat ile Mina arasında kalmaktadır. Henüz hac ibadetlerini tamamlamamış olan hacı adayları, bayram gecesini burada geçirmekte yatsı vaktinde; akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek Cem-i Te’hir’le kılınmaktadır. Burada; şeytan taşlamak için nohut büyüklüğünde 49 adet taş toplanır. Sabah namazı erkenden kılınır ve ayakta kıbleye karşı dönülerek vakfe duası yapılır.
“Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin.” (Bakara, 198) ayetine uyularak Müzdelife Vakfesi tamamlanır.
Hac mevsiminde Mina’da Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde Aka’be Cemresi, Küçük Cemre ve Orta Cemre olmak üzere üç şekilde şeytan taşlanır. Şeytan taşlamak, haccın vaciplerindendir. Günümüzde şeytan taşlama temsili olarak insanlığın ortak düşmanı şeytanı taşlayıp telin etmektir. Bu lanetleme, atamız Hz. İbrahim’in dininden bizlere miras kalmıştır. Kabe yapılıp tamamlanınca, Cebrail [aleyhisselam], Hz. İbrahim’e [aleyhisselam] gelip:
“Onu tavaf et!” dedi. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail [aleyhisselam], her tavafta Hacerü’l-Esved’i, isti¬lâm etmek suretiyle Kabe’yi, yedi kere tavaf ettiler. Makam-ı İbrahim’in arkasında iki rekât namaz kıldılar. Cebrail [aleyhisselam]; Safa ile Merve, Mina, Müzdelife ve Arafat’ta yapılacak hac amellerinin hepsini onlara gösterdi ve öğretti. Aka’be Cemresi’ne vardıkları zaman, orada onlara şeytan göründü.
Cebrail [aleyhisselam], Hz. İbrahim’e [aleyhisselam]:
“Tekbir getir (Bismillahi Allahu Ekber) ve ona taş at!” dedi. Hz. İbrahim [aleyhisselam], yedi taşı tek tek ve her birinde de tekbir getirerek şeytana taş attı. Bunun üzerine şeytan kayboldu. Sonra şeytan, orta Cemre’de göründü. Cebrail [aleyhisselam]:
“Tekbir getir (Bismillahi Allahu Ekber) ve ona taş at!” dedi. Hz. İbrahim [aleyhisselam], yine yedi taşı tek tek ve her birinde de tekbir getirerek taş attı. Melun şeytan yine kayboldu. Ancak, bu defa en son Cemre’de, göründü.
Cebrail [aleyhisselam], Hz. İbrahim’e [aleyhisselam]:
“Tekbir getir (Bismillahi Allahu Ekber) ve ona taş at!” dedi. Hz. İbrahim [aleyhisselam], yedi tekbirle ona yedi taş daha attı. Şeytan bir daha çıkmamak üzere kayboldu.
Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuşlardır:
“Beytullah’ın çevresinde dönmek, Safa ile Merve arasında gidip gelmek, şeytanı taşlamak, hepsi Allah’ın şeairini (İslam’ın alamet ve işaretlerini) ayakta tutmak içindir.”
Hac yolcularının Mekke-i Mükerreme’deki ziyaret programları; yakın ziyaretler ve uzak ziyaretler olmak üzere ikiye ayrılır. Yakın ziyaretler kapsamında Peygamber Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] doğduğu evin yeri, Cin Mescidi ve Cenett-ül Mualla, uzak ziyaretler kapsamında ise; Sevr Dağı, Arafat, Müzdelife, Mina ve Hira Dağı ziyaret edilir.
Hac ibadetinin yerine getirilebilmesi için haccın tavafının yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu tavaf Kurban Bayramının birinci günü yapılabileceği gibi ikinci ve üçüncü günlerinde de yapılabilir. Özel günlerinde olan hanımlar temizlendikten sonra tavaflarını yapabilirler. Haccın tavafından sonra haccın say’inin de yapılması gerekir.
Nafile tavaf her zaman yapılabilir. Nafile tavaf için ihrama girmeye gerek yoktur. Çünkü bu tavaf normal elbiselerle yapılır. İhramlı olunmadığı için remel, ıztıba ve Safa ile Merve arasında say yapılmaz. Nafile tavaf yapan kişi tavafa başlarken: “Allah’ım, tavaf yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle” der.
Nafile tavaf Hacer-ül Esved taşı selamlanarak başlar ve umre tavafı gibi tamamlanır. Tavafın ardından 2 rekat tavaf namazı kılınır ve zemzem içilir. Nafile tavaftan sonra Safa – Merve arasında say yapılmamaktadır.
Hac yolcusu, Mekke’de kaldığı günlerini; tavaf, umre, namaz, Kur’an, oruç ve zikirle geçirir. Mekke’den ayrılmadan önce veda tavafı yapar ve artık emin beldeden ayrılma vaktidir. Tavafla başlayan Mekke günleri yine tavafla sonlanır. Bu tavaf bir anlamda izin almak, müsaade istemektir. Beden ayrılsa dahi akıl ve gönül Mekke’de kalır, tekrar kavuşmak ümidi ve gözyaşlarıyla Kabe’ye veda edilir.
Hac seyahatlerine ilk önce Mekke’den başlayan hacılar, tüm hac farizalarını tamamladıktan sonra yönlerini ensar şehri Medine-i Münevvere’ye çevirirler. Bu yolculuk bir bakıma Mekke’den Medine’ye hicret etmek gibidir.
Medine’nin havası, yaşantısı ve düzeni bambaşkadır. Hicret sonrası Hz. Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] kucak açan bu kutlu belde; bütün sıcaklığıyla kuşatır kendisine misafir olanları… Hz. Peygamber’e [sallallahu aleyhi vesellem] özlem duyan müminler burada O’na [sallallahu aleyhi vesellem] kavuşurlar.
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Yüce Allah, onları yani Medineli Ensarı size kardeş yaptı ve Medine’yi size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı!” (İbn Hişâm, Sire)
“O Medine, gerçekten temizdir. Ateşin gümüşteki kirleri temizlediği gibi Medine de kişiyi temizler.” (Müslim)
İslamiyet dünyaya Medine-i Münevvere’den yayılmış, Kur’an’ın pek çok ayeti bu mukaddes belde de inmiştir. Halkı Hazreti Resulullah’ın [sallallahu aleyhi vesellem] hemşerisi, ziyaretçileri de O’nun [sallallahu aleyhi vesellem] misafirleridir.
Medine-i Münevvere’ye ulaşan hac yolcuları ilk olarak Peygamber Efendimizi [sallallahu aleyhi vesellem] selamlamaya giderler. Efendimizi [sallallahu aleyhi vesellem] ziyaret etmenin birtakım edep ve adap koşulları vardır. Hac yolcusu mümkünse gusül abdesti alıp temiz bir şekilde Efendimizi [sallallahu aleyhi vesellem] ziyaret etmelidir.
Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] saadetli başı hizasına gelerek yüzünü O’na [sallallahu aleyhi vesellem] doğru çevirir.
Büyük bir edeple: “Es-Selâmu aleyke yâ Rasûlallah, Es-Selâmu aleyke yâ Habîballah, Es-Selâmu aleyke yâ Nebiyyallah, Es-Selâmu aleyke yâ Hayra Halkillah, Es-Selâmu aleyke yâ Hâteme’n-Nebiyyîn, Es-Selâmu aleyke yâ Seyyide’l-Mürselîn” şeklinde selâm verir ve dua eder.
Ardından bir metre kadar sağ tarafa ilerleyip Hz. Ebu Bekir’in (r.a) başı hizasında durarak:
“Es-Selâmu aleyke yâ Ebâ Bekri’s-Sıddîk, Es-Selâmu aleyke yâ Halifete Rasulillah, Es-Selâmu aleyke yâ Sahibe Rasulillah” şeklinde selam verir.
Daha sonra bir metre kadar daha ilerleyip Hz. Ömer’in (r.a) başı hizasında durur.
“Es-Selâmu aleyke yâ Ömer, Es-Selâmu aleyke yâ Emire’l-mü’minîn, Es-Selâmu aleyke yâ Faruk” şeklinde selâm verir ve dua eder.
Bu ziyaret için birçok müjde vardır. Çünkü Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmaktadır:
“Kim ölümümden sonra kabrimi ziyaret ederse beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir.” (Tebareni)
“Kim kabrimi ziyaret ederse şefaatim ona vacip olur” (Beyhaki)
“Bir kimse bana selam verince Allah bana ruhumu iade eder, ben de o kimsenin selamını alır, ona karşılık veririm” (Ahmed)
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler (siz de) O’na salat edin ve (O’na) teslimiyetle selam verin.” (Ahzab 56)
Hac yolcuları kutlu şehir Medine’de bulundukları müddetçe vakitlerini bire bin (1’e 1000) sevabın yazıldığı Mescidi Nebevi’de ibadet ile geçirmelidirler. Efendimizin [sallallahu aleyhi vesellem] “Evim ile minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyurduğu Ravza-ı Mutahhara’da kimseyi incitmeden ve rahatsız etmeden namaz kılmaya gayret göstermelidirler. Çevreleriyle değil, kendi nefisleri ile ilgilenmeli; bu kutlu mekanların manevi kazançlarından mümkün olduğunca yararlanmalıdırlar.
Hac yolcuları Medine-i Münevvere’deki vakitlerini çok iyi değerlendirmelidir. İbadetleri dışında mutlaka ziyaret programlarına da katılmalıdır.
Hac yolcularının Medine’deki ziyaret programları genel çerçevede şu şekildedir:
Ayrıca Hz. Peygamberin [sallallahu aleyhi vesellem] bayram namazlarını kıldırdığı mescitlerden olan; Gamame Mescidi ile Hz. Ömer (r.a), Hz. Ebubekir (r.a) ve Hz. Ali (r.a) mescitleri de bu kutlu beldede ziyaret edilen diğer yerler arasındadır.
Haccın, küçük günahların bağışlanmasına vesile olduğu hadislerde zikredilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Rasûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] İbn Ömer’e [radiyallahu anh] şöyle demiştir:
“Biliyor musun? Muhakkak İslam kendinden önceki günahları siler, muhakkak hicret önceden işlenen günahları siler, muhakkak hac kendinden önceki günahları siler.” [Müslim]
Haccın büyük günahları affedilmesi hususunda; bazı İslâm uleması tarafından haccın büyük günahların affedilmesine vesile olduğu zikredilmiştir. Bazıları da insana taallûk etmeyen günahları örteceğini söylemişlerdir.
Başlanmış bir ibadeti bozmadan bitirmek kulluğun gereği olan bir davranıştır. Yine bir ibadeti maddi-manevi boyutu ile tamama erdirmekte dinimizin bize bir emridir. Tamamlanması gereken bu ibadet, farz olunca mesele çok daha fazla ehemmiyet kazanmaktadır.
Haccın ve umrenin tamamlanması hususunda Yüce Allah şöyle buyurur:
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِ
“Allah için haccı ve umreyi tam olarak yapın.” [Bakara 196]
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurur:
“Hacılar ve umre yapanlar, Allah’ın ziyaretçileri ve ona gelen elçileridir. O’ndan istediklerinde onlara verir, istiğfar ettiklerinde onları affeder, O’na dua ettiklerinde dualarına karşılık verir. Birisi için şefaat ettiklerinde şefaatleri kabul edilir.” [İbn Mace; İbn Hıbban; Beyhaki]
Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım! Hac yapanı ve hacının bağışlanmasını dilediği kişiyi bağışla” [Beyhaki]
Hac veya umreye giden kişilerden dua almak ve dualarına kendisini de ortak etmesi için ricada bulunmak sünnettir. Nitekim umre yapmak için izin isteyen Hz. Ömer’e [radiyallahu anh], Rasûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem]:
“Kardeşçik! Duanda bana da yer ayırır mısın?” “Kardeşciğim! Bizi de duanda unutma!” buyurmuştur.
Hz. Ömer der ki:
“Bu öyle bir dua isteğiydi ki, karşılığında bana dünyalar verilseydi hiç bu kadar sevinmezdim.” [Ebu Davud, Tirmizi]
Harem-i Şerif’e gelen ziyaretçilere hürmet etmek, Yüce Mevla’ya hürmetin bir gereğidir. Yeryüzünün neresinde olursa olsun bir Müslüman, Allah’ın [celle celaluhu] kullarına her zaman güzel davranmalıdır. Harem-i Şerif’te ise daha hassas ve dikkatli olmak gerekir. Çünkü Beytullah, Yüce Allah’ın evi, evini ziyarete gelenler de O’nun [celle celaluhu] misafirleridir.
Harem-i Şerif’e girenlerin emniyet ve güven içinde olduklarını bizzat Yüce Mevla bildirmiştir. O halde Yüce Mevla’nın emniyet ve güven ihsan ettiği insanlara karşı emin olmak, daha hassas davranmak, onların kalplerini hoş tutmak için gayret göstermek gerekir. Kalp kırıcı söz ve davranışlardan kesinlikle uzak durulmalıdır.
Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِى الْحَجِّ
“Artık hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, kavga etmek yoktur.” [Bakara 197]
Yüce Mevlamız, hac ve umre ibadeti esnasında cedelleşmek (fikri mücadele), hem sözlü hem fiili tartışmak hem de kalpteki bozuşmayı yasaklamıştır.
Müslüman, Allah’ın [celle celaluhu] misafirlerine samimi duygular beslemeli, alçak gönüllülükle hitap etmeli, hareketleriyle onları incitmemelidir.
Şuayb B. Harb [rahmetullahi aleyh] diyor ki:
“Bir keresinde Kâbe’yi tavaf ederken aniden biri dirseği ile beni dürttü. Dönüp baktığımda, dürten kişinin Fudayl B. İyaz olduğunu gördüm. Bana şöyle dedi:
“Ey Şuayb! Eğer şu hac mevsiminde senden ve benden daha kötü kimse olduğunu düşünüyorsan, bil ki yanılıyorsun.”
Hac ibadeti veya umre ziyareti maksadıyla kutsal topraklarda kimseyi hor görmemeli veya kendimizden aşağı düşünmemeliyiz. Aciz bir kul olduğumuzu unutmamalı ve nasıl ihram elbisesine bürünüyorsak zihnimizde ve dahi kalbimizde de hiçlik elbisesine aynı şekilde bürünmeliyiz.
Hadiste, hac yapmaya yetecek maddi imkânı olup da hacca gitmeyenler çok ağır bir üslupla kınanmıştır.
Hz. Ali [radiyallahu anh] anlatmıştır: “Rasûlullah şöyle buyurdular:
“Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse onun Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَبٖيلًا
“Ona varmaya gücü yeten kimsenin Kâbe’yi tavaf etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır.” [Al-i İmran 97].
Hac yolcusu vaktinin çoğunu Mescid-i Haram’da ve Mescid-i Nebevi’de ibadetle geçirmelidir. Vaktini mümkün olduğunca ibadetle (namaz, oruç, zikir, dua, Kur’an, tövbe, umre, tavaf vb.) geçirmeli, kutsal topraklardaki kıymetli vaktini boşa harcamamalıdır. Otelini vakit geçirmek için değil zaruri ihtiyaçlarını gidermek için kullanmalı, alışveriş gibi dünyevi işlerle çokça zaman geçirerek vaktini zayi etmemelidir.
Hacı adayları beş vakit namazlarını mutlaka Harem-i Şerif’te kılmaya özen göstermelidir. Ayrıca hac ibadetinde sabır çok önemlidir. Hac farizasının yerine getirilmesi sırasında çokça yüründüğü için hacı adaylarının bu meşakkatli ibadete mental olarak hazırlıklı olmaları önem arz etmektedir.
Hac ibadeti sırasında dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan biri de kutsal beldelerdeki kimsenin yaşam ve ibadet şekli ile kusurlarına dikkat edilmemesi gerektiğidir. Hac yolcusu ayıp arayan değil, kusur örten olmalı, yalnızca kendi hataları ve kusurları ile ilgilenmelidir.
Karagöz, İ, M. Keskin ve H. Altuntaş. (2007). Hac İlmihali. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Keleş, E. (2007). Umre Rehberi. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları